Günce/1
Sonu bizce meçhul
Ve yaşam
Başlarken ilk nefeste
Ölüm takılırdı peşine aheste
12.11.2012 Dokuz Eylül hastanesi
3.kat göğüs servisi koridordaki pencere 04.32
Ne zaman aklıma gelsen sana ait bir şey bulurum. Bak bu gerçek bir
cümle. Not etmek istedim. Aklımda sen. Telefona baktım bir mesaj senden.
Gülümsedim sessizce.
Aydeniz’de senin gibi olsaydı diye geçirdim içimden. Annelerin elbette
beklentileri olmaz. Anneden beklenilir sadece değil mi Aydeniz.
04.35
Bir dokuz eylül hastanesi macerası daha başladı. Üç yıldır yaşamımızda
olan, benim de zaman zaman dahil olduğum.
Ah bu sesler…
Makinelerin sesleri…
Her odadan ayrı geliyor, sabaha kadar devam eden sesler. Hastaların
öksürükleri, balgam çıkarırken ki sesleri, tuvalet kokusu, kan kokusu, sidik
kokusu hastane kokusu. Ortaya karışık kokular ve alarm sesleri.
Rabbime şükrediyorum. Kokulardan ve seslerden etkilenmediğim için.
Etkilenmiş olsaydım Ahmet’in bakımı yapamazdım. Bazen uzun yılların verdiği
yaşanmışlıkların olgunlaştıramadığı insanlarla karşılaştığımda ne denli
üzülürüm. Hayattan nasibini alamamak da nasipsizlik olarak adlandırılır mı
bilmiyorum.
Yıllar önce yaşadıklarım bu günler için alıştırmalarmış şimdi daha iyi
anlıyorum.
Stent kelimesini ilk defa 1989 yılı sonlarına doğru duymuştum. Mehmet
Emin’ne de stent takılacaktı.
Aradan geçen zamanda stent kelimesini pek çok kez duymuşluğum oldu, her
defasında burnum sızlayarak ne olduğunu anlayamadan dinlerdim anlatılanları.
Böylesine bir acıyla sabırlı olmayı öğrenmiştim. Kokulara aldırmamayı.
İnsanların tepeden, tepeden acıyarak bakışlarını bir de aferin demelerini. Her
ikisi de aynı kefedeydi benim için.
Kardeşim ya. Canım benim.Hastalık tanısı konduğunda yol umuda demiştim
bir yazımda. Canı yanıyor şimdi. Kaç gündür yemek yemiyor bilmiyorum.
Düşünsenize sadece serumlarla beslenmeyi. Hayal dahi etmek zor değil
mi. Söz konusu kardeşin olunca, diyeceksiniz şimdi bana 'yahu burada hastane
dolusu hasta var. Hastalara bakan doktorlar, hemşireler ve görevliler kısacası
hastane personeli ne yapsın.' Günlerce bir değil bir çok hastayı tedavi etmek
zorundalar. Zıpkın gibi fişek gibi sinirlere sahip hastane çalışanları. Bunu
yeni fark ediyorum. Hiç böyle düşünmemiştim. Hastane çalışanlarının çok
acımasız olduklarını sanırdım. Ne kadar yanılmışım meğer.
Saat sabahın beşi. Odalardaki tüm hastalar ve yakınları uykudalar mı
bilmiyorum. Burada şu anda duyulan ne biliyor musunuz? Makinelerin sesi.
Hastaların hemen hepsi sigara paketlerinde görüp de inanmadığımız görüntüler
içinde.Belki bana inanırsınız.Hüseyin abi mesela yaşı 60 ın üzerinde yedi yıl
önce sigarayı bırakmış.Ancak koah denen hastalığa yakalanmış.Bir hasta yakını
Fidan ona 'canlı bomba' diyor,görüntüsünden dolayı.
Koridorun başındaki odadan makianalrın sesi yükselmeye başladı. Uykum
var. Ahmet uyuyamıyor. Bu arada biraz kestirdi sanki. Onu seyrediyorum şimdi.
Yatağın yanındaki geniş sandalyeye oturdum. Gürültü olmasın diye defterimi
pantolon cebime yerleştirdim. Ellerim yatağın yanında Ahmetin ellerine çok
yakın. Gözlerim kapalı beynim uyanık.
Not:Yarım kalmıştı sadece bir kaç sayfasını yazabildim defterimden.Umarım yazmaya yüreğim dayanır...
Hep o sevgimle
Pınar Atay
Not:Yarım kalmıştı sadece bir kaç sayfasını yazabildim defterimden.Umarım yazmaya yüreğim dayanır...
Hep o sevgimle
Pınar Atay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder