19 Kasım 2014 Çarşamba

Günce/Endişeli bekleyiş



08.16

Islıklarla kıran kırana

Ve ayakta

Ki nefesler tutulurdu

Dalgalar arasında

Biraz önce kahvaltı verildi. Yemek yemeği içim almıyor.

Ahmet yemek yiyemiyor.

Bu arada tümöre Timur adını takmıştık akciğer ameliyatı sırasında Orhan abimizle birlikte.
Şimdi bu Timur geldi Ahmet’in yemek borusunda fistüller açtı hal böyle olunca da, yediği yemek kırıntıları akciğere kaçmağa başladı, sanırım altı ay önceydi. Ahmet’le telefonda konuştuk "yetiş bacım" dedi. İzmir’e nasıl gittiğimi anımsamıyorum bile. Gördüğüm manzara beni şok etmeye yetmişti. Ahmet tanınmayacak haldeydi. Son aldığı kemoterapiler onu fazlasıyla yıpratmış,ten rengini karartmış,kirpiklerine kadar vücudunda ne kadar kıl varsa dökülmüştü..Damar yoluyla tpn denen  1200 kalorilik mamayla besleniyordu.Kollarında damar yolu izleri oluşmuştu.Hatta damarları iyice belirginleşmiş ve kalınlaşmıştı.
Yemek borusuna stent takılarak fistülleri kapatmak istedi doktorlar ve ilk stent takılmıştı.Sonrası bol bol yemek yiyip vücudun direncini Timur’a karşı korumak  ve onunla savaşa devam etmekti.

İşte asıl savaş altı ay önce böyle başlamıştı.

Ahmet’e geldiğim gün taburcu oldu."Uğurlu geldin abam" dedi sevinçle.

Yemekler püre kıvamında olacaktı. Öyle büyük lokmalar ve katı yiyeceklere bir süre ara vermesi gerekiyordu.

Bana gün doğmuştu işte. En çok sevdiğim şey yemek yapmak. Hele hele bu yemekleri beğeniyle yiyenler olunca değmeyin keyfime.

Keyif mi dedim? Kazın ayağı hiçte öyle değilmiş meğer. Kavrulmuş soğan kokusu evi burcu burcu sardığında ya da tereyağlı çorba. Ahmet kendini lavaboya zor atıyordu.

Düşman güçleniyordu…

Ahmet…

Hayır, Ahmet çok güçlü biri.

Dayan oğlum

Dayan annem

Sabır,sabır,sabır…

Birlikte yeneceğiz….

Ne yapsam da ne yedirsem diye şaşırmıştım.

Bir gün et suyu çıkardım bol miktarda, onunla bir çorba pişirdim. Brokoli, havuç, pirinç, mercimek, patates ve soğan la birlikte. Blenderden geçirdiğimde kazanla çorba yaptığımın farkına vardım. Aman Allahım bu kadar çok çorbayı kim yiyecekti acep. Her şeyi biliriz Pınar işbaşındaydı  ne yaptım biliyor musunuz? Çorbanın yarısını uygun bir kaba boşaltarak buzluğa yerleştirdim.
O gece çorbayı Ahmet dahil ev halkı beğenerek yediler. Aradan birkaç gün geçince, kalan çorbayı ısıtarak sofraya getirdiğimde, ne mi oldu diye sormayın. Aşçılık kariyerim bir anda yerin dibine geçti.
Aradan geçen günler boyunca  hep yemek yaptım ve yedirebildiğim kadar yedirdim..Ahmet’imin güçlenmesi gerekliydi çünkü.

/

Kahvaltı  tepsisini alarak koridordaki pencere pervazına bıraktım.Hüseyin amcanın  tepsisini  de yatağına bıraktım.Ayaküstü bir şeyler atıştırdım.Ahmet'in yanında olmam için yemeğe ihtiyacım var.

Birazdan doktorlar vizite gelecekler. Odayı toparladık hasta yakınlarıyla birlikte.Önce hemşireler  nöbeti devretti.Sonra asistan doktorlar odaları gezmeye başladı.Bir saat sonra da hocalar gelecekti.Doktorlar gelmeye başlayınca hasta yakınları odalardan çıkarılyor. Ahmet benim kalmam için işaret etti.Ben de onu bırakmak istemiyordum ki odadan çıkmadım.Görevli geldiğinde bana göz kırptı ve gülümsedi.Ahmet ‘ in ne çok seveni vardı hastanede.

***



Günce-4


Neden ben

Neden benim kardeşim

Neden başkası değil

Bu sorular var ya bu sorular insanı mahveden sorular. Bir başkasının hastalığı umurumuzda bile olmaz. Ya neden ben sorusuna ne demeli ki şimdi. Ben hasta olmayayım da kim olursa olsun.

Ben endeksli yaşama alışkanlığımızdan vazgeçemiyoruz. Hele hastalık konusunda.

Hastane berberini aradım. Vizitten önce traş olmak istiyor kardeşim. Çok titiz ve temizdi yaşamı boyunca. Erkek olmasına karşın, bize kendisiyle ilgili hiçbir işi yaptırmamıştı şimdiye kadar. İnsanlara eziyet etmeyi hiç sevmemişti.
/
.............

Hüseyin amcanın bipap makinasını takmasına yardım ettim. Nefessiz kalınca panikliyor, elleri titriyor haliyle maskeyi takmakta zorlanıyordu. Hüseyin amcanın hiç refakatcisi yok. Kendisi Güzel bahçede yaşlı bakım evinde kalıyor. Kimi kimsesi de yokmuş. Bir maaşını bir de ev aylığını yaşlı bakım evine veriyormuş, orada kalabilmek için. Oysa şu anda ilgiye ve sevgiye ne çok ihtiyacı var.

İnsanların geçmişini çok da bilemeyiz değil mi. Ya zamanında ailesine kötü davrandıysa ailesi de onu terk ettiyse. Buraya kadar olan kısım bana sır, bilmiyorum. Bildiğim şeyse Hüseyin abinin şu anda bakıma ihtiyacı olduğu.

Yedi yıl önce sigarayı bırakmış. Yedi yıl sonra da koah denilen hastalığa yakalanmış. Çok zor nefes alıyor. Yürüyemiyor. Oksijen tüpü olmadan film çektirmeye bile gidemiyor. İdrar torbasıyla geziyor her zaman. Üç aydır hastanede tedavi görüyor.

Berber geldi. Saç ve sakal traşı oldu Ahmet. Doktorlar yavaş yavaş koridorları doldurmaya başladılar.

Ahmetcik çok sıkıntılı, sırtı hep ağrıyor. Kolları bacakları da öyle. Bazen yağlı kremle oğuyorum, her yeri kemik olmuş.Etli hiçbir yeri kalmamış.

Ahmet başka bir dünyada sanki.Evet konuşuyoruz bakışıyoruz ama benim yanımda hastanede değil. Bambaşka bir alemde.Doktorlar geldiğinde onlarla konuşmak için hazırlık yapıyor gözü kapıda işittiği her seste.O doktorlarına çok güveniyor.

HüsEyin amcanın profesörü girdi odaya etrafında birçok doktor adayı gençle birlikte.
"En iyi mukolitik sudur. Amfizem tipi nefes darlığını önlemede bipap çok iyi bir cihazdır.Koah alevlenmelerinde steroid şart değil ama veriyoruz.Yine koah alevlenmelerinde antibiyotik süresi beş gün.Ancak 21 güne kadar antibiyotik uygulanabiliyor.Antibiyotikler doğru dozda doğru sürede verilmelidir.Koah hastalarına karbonhidrattan fakir,lipitten zengin rejim uygulaması yapılmalıdır.Koah hastaları karbonhidrat  çok almamalıdırlar.
 Tıpta moda uygulamalar vardır. Bizi yöneten nedir. Endüstridir. Aklımız mantığımız, bilim ve kendi bilgilerimiz bizi yönetecek. Modanın bizleri yönetmesine izin vermeyeceğiz."

Sanırım günün özeti bu cümle oldu sayın hocam.

Bu hoca’nın adını bilmiyorum ilk defa gördüm kendisini. Odaya girdiğinde kalemle defterim yakın bir yerdeydi. Genç doktor adaylarına özendim sanırsam. Hocanın anlattıklarını not almaya başladım.

Hastane ortamında refakatçılar kendilerini oyalayacak bir şeyler bulmalılar gibi geliyor bana. Hasta bakımının dışında boş oturmak insan ruhuna zarar verebilir.

İşte bu yüzden sayın hocanın anlattıklarını not ettim laf olsun diye. Maksat oyalanmak.

Bir de hastane ortamında insanın insana üstünlüğü duygusu nasıl da ortadan kalkıyor. Burada kimse kimseden büyük ya da küçük değil. Burada herkes hasta. Burada herkes aynı muameleyi görüyor. Burada kimse neden ben sorusunu soramıyor kendine dahi.

Ahmet’in sıkıntısını yüzünden okuyorum. Kalabalığı hiç sevmiyor. genç doktorların biran önce burayı boşaltmalarını bekliyor. Bunu onun bakışlarından anlayabiliyorum.

Endişeli bekleyiş devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder