08.16
Islıklarla kıran kırana
Ve ayakta
Ki nefesler tutulurdu
Dalgalar arasında
Biraz önce kahvaltı verildi. Yemek yemeği içim almıyor.
Ahmet yemek yiyemiyor.
Bu arada tümöre Timur adını takmıştık akciğer ameliyatı sırasında Orhan
abimizle birlikte.
Şimdi bu Timur geldi Ahmet’in yemek borusunda fistüller açtı hal böyle
olunca da, yediği yemek kırıntıları akciğere kaçmağa başladı, sanırım altı ay
önceydi. Ahmet’le telefonda konuştuk "yetiş bacım" dedi. İzmir’e nasıl
gittiğimi anımsamıyorum bile. Gördüğüm manzara beni şok etmeye yetmişti. Ahmet
tanınmayacak haldeydi. Son aldığı kemoterapiler onu fazlasıyla yıpratmış,ten
rengini karartmış,kirpiklerine kadar vücudunda ne kadar kıl varsa
dökülmüştü..Damar yoluyla tpn denen 1200
kalorilik mamayla besleniyordu.Kollarında damar yolu izleri oluşmuştu.Hatta
damarları iyice belirginleşmiş ve kalınlaşmıştı.
Yemek borusuna stent takılarak fistülleri kapatmak istedi doktorlar ve
ilk stent takılmıştı.Sonrası bol bol yemek yiyip vücudun direncini Timur’a
karşı korumak ve onunla savaşa devam
etmekti.
İşte asıl savaş altı ay önce böyle başlamıştı.
Ahmet’e geldiğim gün taburcu oldu."Uğurlu geldin abam" dedi sevinçle.
Yemekler püre kıvamında olacaktı. Öyle büyük lokmalar ve katı
yiyeceklere bir süre ara vermesi gerekiyordu.
Bana gün doğmuştu işte. En çok sevdiğim şey yemek yapmak. Hele hele bu
yemekleri beğeniyle yiyenler olunca değmeyin keyfime.
Keyif mi dedim? Kazın ayağı hiçte öyle değilmiş meğer. Kavrulmuş soğan
kokusu evi burcu burcu sardığında ya da tereyağlı çorba. Ahmet kendini lavaboya
zor atıyordu.
Düşman güçleniyordu…
Ahmet…
Hayır, Ahmet çok güçlü biri.
Dayan oğlum
Dayan annem
Sabır,sabır,sabır…
Birlikte yeneceğiz….
Ne yapsam da ne yedirsem diye şaşırmıştım.
Bir gün et suyu çıkardım bol miktarda, onunla bir çorba pişirdim.
Brokoli, havuç, pirinç, mercimek, patates ve soğan la birlikte. Blenderden
geçirdiğimde kazanla çorba yaptığımın farkına vardım. Aman Allahım bu kadar çok
çorbayı kim yiyecekti acep. Her şeyi biliriz Pınar işbaşındaydı ne yaptım biliyor musunuz? Çorbanın yarısını
uygun bir kaba boşaltarak buzluğa yerleştirdim.
O gece çorbayı Ahmet dahil ev halkı beğenerek yediler. Aradan birkaç
gün geçince, kalan çorbayı ısıtarak sofraya getirdiğimde, ne mi oldu diye
sormayın. Aşçılık kariyerim bir anda yerin dibine geçti.
Aradan geçen günler boyunca hep
yemek yaptım ve yedirebildiğim kadar yedirdim..Ahmet’imin güçlenmesi gerekliydi
çünkü.
/
Kahvaltı tepsisini alarak
koridordaki pencere pervazına bıraktım.Hüseyin amcanın tepsisini
de yatağına bıraktım.Ayaküstü bir şeyler atıştırdım.Ahmet'in yanında olmam
için yemeğe ihtiyacım var.
Birazdan
doktorlar vizite gelecekler. Odayı toparladık hasta yakınlarıyla birlikte.Önce
hemşireler nöbeti devretti.Sonra asistan
doktorlar odaları gezmeye başladı.Bir saat sonra da hocalar gelecekti.Doktorlar
gelmeye başlayınca hasta yakınları odalardan çıkarılyor. Ahmet benim kalmam için
işaret etti.Ben de onu bırakmak istemiyordum ki odadan çıkmadım.Görevli
geldiğinde bana göz kırptı ve gülümsedi.Ahmet ‘ in ne çok seveni vardı
hastanede.
Günce-4
Neden ben
Neden benim kardeşim
Neden başkası değil
Bu sorular var ya bu sorular insanı mahveden sorular. Bir başkasının
hastalığı umurumuzda bile olmaz. Ya neden ben sorusuna ne demeli ki şimdi. Ben
hasta olmayayım da kim olursa olsun.
Ben endeksli yaşama alışkanlığımızdan vazgeçemiyoruz. Hele hastalık
konusunda.
Hastane berberini aradım. Vizitten önce traş olmak istiyor kardeşim.
Çok titiz ve temizdi yaşamı boyunca. Erkek olmasına karşın, bize kendisiyle
ilgili hiçbir işi yaptırmamıştı şimdiye kadar. İnsanlara eziyet etmeyi hiç
sevmemişti.
/
/
.............
Hüseyin amcanın bipap makinasını takmasına yardım ettim. Nefessiz
kalınca panikliyor, elleri titriyor haliyle maskeyi takmakta zorlanıyordu.
Hüseyin amcanın hiç refakatcisi yok. Kendisi Güzel bahçede yaşlı bakım evinde
kalıyor. Kimi kimsesi de yokmuş. Bir maaşını bir de ev aylığını yaşlı bakım
evine veriyormuş, orada kalabilmek için. Oysa şu anda ilgiye ve sevgiye ne çok
ihtiyacı var.
İnsanların geçmişini çok da bilemeyiz değil mi. Ya zamanında ailesine
kötü davrandıysa ailesi de onu terk ettiyse. Buraya kadar olan kısım bana sır,
bilmiyorum. Bildiğim şeyse Hüseyin abinin şu anda bakıma ihtiyacı olduğu.
Yedi yıl önce sigarayı bırakmış. Yedi yıl sonra da koah denilen
hastalığa yakalanmış. Çok zor nefes alıyor. Yürüyemiyor. Oksijen tüpü olmadan
film çektirmeye bile gidemiyor. İdrar torbasıyla geziyor her zaman. Üç aydır
hastanede tedavi görüyor.
Berber geldi. Saç ve sakal traşı oldu Ahmet. Doktorlar yavaş yavaş
koridorları doldurmaya başladılar.
Ahmetcik çok sıkıntılı, sırtı hep ağrıyor. Kolları bacakları da öyle.
Bazen yağlı kremle oğuyorum, her yeri kemik olmuş.Etli hiçbir yeri
kalmamış.
Ahmet başka bir dünyada sanki.Evet konuşuyoruz bakışıyoruz ama benim yanımda hastanede değil. Bambaşka bir alemde.Doktorlar geldiğinde onlarla konuşmak için
hazırlık yapıyor gözü kapıda işittiği her seste.O doktorlarına çok güveniyor.
HüsEyin amcanın profesörü girdi odaya etrafında birçok doktor adayı
gençle birlikte.
Sanırım günün özeti bu cümle oldu sayın hocam.
Bu hoca’nın adını bilmiyorum ilk defa gördüm kendisini. Odaya
girdiğinde kalemle defterim yakın bir yerdeydi. Genç doktor adaylarına özendim
sanırsam. Hocanın anlattıklarını not almaya başladım.
Hastane ortamında refakatçılar kendilerini oyalayacak bir şeyler
bulmalılar gibi geliyor bana. Hasta bakımının dışında boş oturmak insan ruhuna zarar verebilir.
İşte bu yüzden sayın hocanın anlattıklarını not ettim laf olsun diye.
Maksat oyalanmak.
Bir de hastane ortamında insanın insana üstünlüğü duygusu nasıl da
ortadan kalkıyor. Burada kimse kimseden büyük ya da küçük değil. Burada herkes
hasta. Burada herkes aynı muameleyi görüyor. Burada kimse neden ben sorusunu
soramıyor kendine dahi.
Ahmet’in sıkıntısını yüzünden okuyorum. Kalabalığı hiç sevmiyor. genç
doktorların biran önce burayı boşaltmalarını bekliyor. Bunu onun bakışlarından
anlayabiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder