Mehmet Emin’e de stent takılacaktı. Geniş olan damarı daraltacaklar ve
arkasından bir kaç ameliyat daha . O henüz bir yaşına girecek. Kolay bir
ameliyat olduğu söylendi. Ziyaret saatinde hastaneye gittim. Çocuğum bir
haftadır hastanede yanına refakatçi almıyorlar. Sadece ziyaret saatinde
görebiliyorum onu.
Beni görünce gülümsedi, ten ten saçları uzamış alnına dökülmeye
başlamıştı. Göğsüme bastırdım, ağlamak istemiyordum. Ağlarsam zamanım ağlamakla
geçecek oğlumla ilgilenemeyecektim. Yarın ameliyata gidecekti zaten. Nasıl
ağlardım ki, onunla zaman geçirmek varken.
Önce bir güzel emzirdim. Doymadı bir emdi bir bıraktı ve beni gülen
gözlerle seyretti uzun bir süre. Kalp atışlarını vücudunun her yerinden duyabiliyor ve
hissedebiliyordum.El tırnaklarında belli belirsiz siyanoz vardı.O gün üst
dudaklarında da hafif morluk fark
ettim.Kalbinde çok büyük delik olduğunu söylemişti doktorlar.Tek
ventrikürmüş,bir de damarlarda trans pozisyon .Nasıl dayanılırdı bu hastalığa,bilmiyorum.Anne
yüreği onu hastanede bırakıp
gitmeğe razı değildim elbette.Bir an onu
alıp kaçırmak ,yanımda kalmasını, hep yanımda kalması isteğiyle yanıp tutuştum.Umut
işte. Kendi bencilliğimle oğlumu ölüme kaçıramazdım.Hastanede kalması
gerekliydi.
Yemeğini yediremedim, bırakmadı beni. Üzerini bile değiştirmeden
ziyaret saati bitti. Mehmet Emin’le oynaşmaktan başka bir şey yapmamıştık iki
saat boyunca. Kaka, kokusu geliyordu altından.Bezini değiştirirken hemşirenin
"Sen biraz daha kal" cümlesi ilaç gibi gelmiş ve rahatlatmıştı beni.
Ten ten saçlımla biraz daha can cana sarılarak oturduk. Cee eee
oynadık. Güldük kahkahalarla. Mehmet Emin uyuya kalan kadar.
Ertesi gün ameliyathane kapısının önündeki merdivenlere oturup
bekliyorum.
Birden mahşeri kalabalıkta buldum kendimi. Sesler insan sesleri,
kalabalık gruplar. Kime baksam gözbebeklerim titriyor, bakamıyorum. Sesleri
algılayamıyorum. Kim kimdir bilmiyorum. Tanrım bu ne kalabalık böyle. Bir ses
duyuyorum "Mahşer buradan daha kalabalık" Bir ses daha, bu sefer ki
mikrofondan geliyor sanki "Mehmet
Emin’in yakınları" Oğlumun adını duyunca gözlerim aralanıyor ve sevinçle
koşuyorum ameliyat bitti galiba. Oğlum sağlığına kavuşacak…
Oğlum ölmüş. Mehmet Emin ölmüş. Kurtaramamışlar. Üç kere kalp masajı
yapılmış, üç ayrı pil takmışlar minicik yüreğine. Dayanamamış buna tentenim.
Ankara’dan cenaze geldiğinde o küçük bedeni morga kardeşim Ahmet ve eşi
götürmüşler. Bunu çok sonraları öğrendim.
Hayatta bir kez oğlum oldu. Onu da çok erken kaybettim. O şimdi bütün
Mehmetlerde yaşıyor. Ten elbisesinden arınmış olarak özgürce dolaşıyor
aramızda.
İlk kez stent kelimesini işte böyle duymuştum. Oğlumun ameliyatı
sırasında. Sonra Ahmet’te. İşte bu yüzdendir ki Ahmet’e oğlum derim hep.
Nerede çocuğunu emziren bir anne görsem göğsüm sızlar süt varmış gibi.
Onun vefatından sonra günlerce sızladı durdu, süt birikti.
Ahmet’in ağrılarında, soran bakışlarında hep oğlum vardı. Göğsüm çok
sızlıyor. Onunla olmak istiyorum hep. Yanından ayrılmak istemiyorum. Yorgunluk
belimi büküyor.
Birazdan Şükran gelecek. Hastaneden gitmek istemiyorum. Yukarıdaki
kafeden bir kahve içsem de uykum açılsa sabaha kadar dayanabilir miyim acaba.
Uykusuzluk üşütüyor beni. Gözlerim kapanıyor hatta dikkat dağınıklığı oluyor
bir nesneye uzun süre dikkatli bakamıyorum. Bir de işitme kaybı gün boyu makina
sesleri ,ses algılarımda işitme azlığı yapıyor.Neyse Şükran bir gelsin
bakarız.Kendimi bu şartlardan daha iyi hissedersem kalırım yoksa eve
gitmeliyim.
/
Ahmet evraklarını inceliyor,eylül bahçeye indi,İbrahim abiyi, yani babasını bana emanet etti kısa bir süreliğine.Hüseyin Amca, sen ne güzel uyuyorsun öyle bebekler gibi.Hüseyin amcanın anne ve babası Makedonmuş.Uykusuz geçen bir gecede anlattıkları hayli ilginçti.Hüseyin amcamızın babası ve annesi çocuklarına Türkçe konuşmayı öğretmiş ve onlara "siz Türksününüz bunu asla unutmayın" diye her zaman tembihlemişler.Üsküp'te asla Sırpça konuşmazlarmış.
Bu arada amcamız kokuyor çünkü, ona bakacak refakatçisi yok.Aynı kıyafetlerle günlerce dolanıp duruyor.Oda görevlisi Kemal'e Hüseyin amcayı göstererek "Bu amcayı bir yıkasanız hayrınıza" diyorum.Kemal'in cevabı çok ilginç,fısıltıyla "onu aşağıdaki hocalar yıkayacak abla" dediğinde, önce kızıyorum tam ağzımı açtım ki iki laf söylemek için sonra vazgeçtim.Kemal başka bir hastanın altını temizleyip,çarşaflarını değiştirmekle uğraşıyordu çünkü.Kemal ve diğer oda hizmetlerinde çalışanlar için insan yaşamı rutin döngülerden başka bir şey değil.Onlar ekmeğinin derdinde.
/
Ahmet evraklarını inceliyor,eylül bahçeye indi,İbrahim abiyi, yani babasını bana emanet etti kısa bir süreliğine.Hüseyin Amca, sen ne güzel uyuyorsun öyle bebekler gibi.Hüseyin amcanın anne ve babası Makedonmuş.Uykusuz geçen bir gecede anlattıkları hayli ilginçti.Hüseyin amcamızın babası ve annesi çocuklarına Türkçe konuşmayı öğretmiş ve onlara "siz Türksününüz bunu asla unutmayın" diye her zaman tembihlemişler.Üsküp'te asla Sırpça konuşmazlarmış.
Bu arada amcamız kokuyor çünkü, ona bakacak refakatçisi yok.Aynı kıyafetlerle günlerce dolanıp duruyor.Oda görevlisi Kemal'e Hüseyin amcayı göstererek "Bu amcayı bir yıkasanız hayrınıza" diyorum.Kemal'in cevabı çok ilginç,fısıltıyla "onu aşağıdaki hocalar yıkayacak abla" dediğinde, önce kızıyorum tam ağzımı açtım ki iki laf söylemek için sonra vazgeçtim.Kemal başka bir hastanın altını temizleyip,çarşaflarını değiştirmekle uğraşıyordu çünkü.Kemal ve diğer oda hizmetlerinde çalışanlar için insan yaşamı rutin döngülerden başka bir şey değil.Onlar ekmeğinin derdinde.
/6
Anlatırken değişir yaşanan. Anlatırken anlatanın istediğine döner her
şey. Hiçbir şey yeniden yaşanmaz anlatırken, ilk kez oluşur, başka şeylere
dönüşür derken... Onur Caymaz
Bu gece ben kalacağım Ahmet'le. Şükran akşamüzeri geldi. Hande ve Hamdi
de yanındaydı. Çocuklar ve Şükran Ahmet’le konuşurken hazırlandım, evde biraz
dinlenip gece geleceğim. Açık havaya çıktığımda yorgunluğum geçti gitti. Gezmek
istedim dolaşmak tek başıma biraz yürümek iyi gelecekti.
Ahmet’in gözlerini gördüm beni izliyor ve gülümsüyordu kurnazca. "Gez
bakalım, yakında alırız haberini nasıl olsa" der gibiydi. Ne çok takılırdı
bana ne çok. İzmir de bir çok şair arkadaşım vardı.Her gelişimde onlarla
görüştüğümü bilirdi.Bir kaç arkadaşımı kendisiyle de tanıştırmıştım.Şiir
kardeşimle banim vazgeçilmez tutkumuzdu.
Minibüs yakınımda durunca
yürümekten vazgeçerek atladım. Açılmıştım nasıl olsa.
/03.25
Su sesleri, çağlayanlar, dalgaların sessizce sahile vurması, insanı
mest eden, onu dinlendiren su sesleri. İşte öyle çalınıyor kulağıma odadaki
oksijen bardaklarının fokurtusu.Odadaki hastaların hepsinin burnunda oksijen
hortumu var.Üç hastanın oksijen sesi birleşince çağlayandan dökülen su sesine
karışıyor.
Tek fokurtu şırıl şırıl akan dere sesini andırıyor.Gözlerimi
kapıyorum.Sahildeyim şimdi.Hışıl hışıl ince narin dalgalar kumsala değip
çekiliyor.Bir tane yengeç denize doğru
hareket ediyor.
Koridorda yürüyorum amacsızca.
Koridorda yürüyorum amacsızca.
Öksürük sesleri, çıkan balgamlar, sonra sessizlik. Çalan telefon sesini
duyuyorum. Hemşire istasyonundan geliyor.Poşet sesleri,ayak sesleri derken
koridora çıkıyorum.Bir hasta yakını
kirli bezi poşete koyarak çöpe attı.Gündüz bu seslerin hiçbirini
duymuyorum.Gecenin getirdiği sesler bunlar.Düşüncelerimi hastane çalışanlarıyla
paylaşmak istedim o an.Onlar bu sesleri
her gece duyuyor ve fark etmiyorlardır bile. Alışkanlık olmuştur onlara.
Belki de anlatsaydım güleceklerdi bana. "Biz her zaman gece sesleriyle
yaşamaya alıştık sen ne diyorsun be kadın" dediklerini duyuyorum. Etrafıma
bakındım ortalarda çalışanlardan hiç kimse yoktu.Onların da dinlenmeye
ihtiyaçları vardı.
Odaya girdiğimde kardeşimim serum makinası ötmeye başladı. Serum
bitmişti. Hemşire odasına gittim,kapalı kapıyı tıklatarak açtım.Kapıdan ne çok
gıcırdama sesi geldi,ürktüm
biran.Hemşireler yarı uykulu gözleri açık kanepenin üzerinde
oturuyorlar.dört hemşire sırayla dizilmiş oturuyor kanepenin üzerinde.Serum
biter bitmez değiştirilmezse damar yolu hemen tıkanıyor.
Hemşirelerden kardeşimin odasında görevli olan hemen ayağa kalkarak
ilaç hazırlamak için hemşire istasyonuna gitti.Birazdan gelip serumu
değiştirecek.
Hemşire ve hasta ve refakatçi, damar yolunda buluştular,mesela saat 05.25 te hasta yatağında.Ahmet kurmuştu bu cümleyi gülümseyerek.
Hemşire ve hasta ve refakatçi, damar yolunda buluştular,mesela saat 05.25 te hasta yatağında.Ahmet kurmuştu bu cümleyi gülümseyerek.
Akılma hasta yakınları
tarafından tartaklanan,darp edilen hatta hatta öldürülen doktor ,hemşire vs
geldi.Gecenin bu saatinde hastalara ilaç olmak için,onların derdine çare olmak
içi,n özveriyle çalışanlara nasıl da acımasızca davranır bu insanlar. Yeni
görüyorum,yeni hissediyorum bütün bunları.Gazete haberlerinde okuduğumda
düşünmeden es geçtiğim hastane çalışanlarının haberlerini anımsıyorum sonra.
Şiirim kaçıyor .Tutamıyorum Eyvah!
Burada şiir yazmak yürek ister abi.Hem de mangal kadar,çaydanlık
fokurtusu kadar.Oksijen bardakları
fokurdamaya devam ediyor.
Kardeşim uyuyamıyor sırtını ovuyorum,bacaklarını birde.Tuvalete gitmek
istiyor.Tekerlekli sandalyelerden birini alıyorum oksijen hortumunu arabadaki
oksijen tüpüne bağlıyorum ,Ahmet tekerlekli sandalye ve oksijen tüpüyle
birlikte 10 metre ötedeki tuvalete doğru gidiyoruz.Yatağımıza geldiğimizde
Serumu değişti.Damar yolundan sıvı gidebiliyor.Damar yolunu ertesi gün yine
değiştirecekler.
Ahmet çok zayıfladı.Vücudunu taşıyamıyor.Sesi kısıldı iyice.Konuşurken
zorlanıyor duyamıyorum onu bazen o kadar kısık sesi.
Küçük bir defter taşıyoruz yanımızda her zaman,konuşmadan yazışarak
anlaşmaya çalışıyoruz.Yani Ahmet yazıyor isteklerini biz de cevaplıyoruz .
Benim kan şekerim sık sık düşmeye başladı.İnsilün direnci var.Açlık
hastalığım yeniden hortladı.Efor sarf ettiğim anda açlık ve halsizlik yakama
yapışmaya başladı.Üzerine uykusuzluk.Ahmet’e farkettirmemeye çalışsam da o
anlıyor bakışlarımdan.Hadi git bir şeyler atıştır diye yazıyor .Onu yalnız
bırakmak istemiyorum ama bir kutu süt ya da ayran içmem gerekli.Telefonunu yatağına bırakıyorum 6.kattaki kafeye doğru gidiyorum.
6.kat Lavanta kafe
Kara kayıp,Hüseyin abinin bir sözü.Kara kayıp çok hasta olmayı
anlatıyor.Haber alınamayan arkadaşları birde. İki sözcük ne çok şey anlatıyor
bana. En çok da hiç olmayı.
Hiç olmak,
Düşünsenize insanların bir nefes fazla almak için çektikleri
sıkıntıları.Bedava aldıkları oksijeni şimdi tüplerle maskelerle almanın
savaşını vermek.
Serumlar ve tedavilerle fiziki görüntüsü değişen insanlar.Hastane
ortamı insanın insana üstünlüğünün kalktığı yerlerden biri.Çünkü burada her
meslekten,her yaştan insan tedavi
görüyor.Hepimize verilen nefes sayısınca çabalayanlar,çabalamalarımız ve onların tedavisini yapmak için didinen
hastane personeli.
Dahası eks olan hastalar.Onlar morga gitmeden önce birkaç saat banyoda
bekletiliyor.
Bir varmış,hep bir varmış.Yok ki daha ötesi.Dün 856/1 de yatan hasta bu
gün toprakla buluştu.Topraktan geldik,toprakla yoğrulduk ve bekleyeceğiz
yeniden doğana dek.
Bir gazete haberi Seyit onbaşı şehit olmuş. Annesi kanser tedavisi
gördüğü için onbaşı olarak kalmak istemiş.Annesine daha iyi bakabilmek
için.Hasta anne şehit oğluna ağlıyor,boy boy resimlerde.Bizim gençlerimiz hiç
uğruna telef oluyorlar.Hiç’e doğru yol alınırken kime ne ömür biçilmiş
bilemeyiz.